Kuzeyde bir yer

Egean Suomalaiset Yhdistys toimii Turkin Kuşadasıssa!

Ünver Pazarlı
Edebiyatçımız Ünver Pazarlı

Kuzeyde bir yer

Finlandiya ülkemiz Türkiye de Beyaz Zambaklar ülkesi olarak tanınır. Böyle tanınmasının sebebi Finlandiya hakkında roman yazmış olan Rus yazar Grigory PETROV’un ’Beyaz Zambaklar ülkesinde’ isimli kitabından dolayıdır. Bu kitabı M. Kemal Atatürk ünde okuyup beğenmesinden dolayı Türkiye de okullarda tavsiye edilip okunmuştur.

MAINOS!

Bu yüzden Finlandiya ülkemizde bu isimle tanınır. Kitabın ismine bakarak Finlandiya hakkında bir fikir edinmeye çalışırsak, bu ülkede beyaz zambakların çok olduğu izlenimini alırız. Ama bu hiçte öyle değildir. Rus yazarın bu romanı yazarken kaldığı evin bahçesinde bulunan zambaklardan başka Finlandiya ile bir ilişkisi yoktur.

Edebiyatçımız Ünver Pazarlı’nın 19-23.1.2011 tarihleri arasında Finlandiya gezisini gerçekleştirdikten sonra kaleme aldığı Finlandiya izlenimleri:

KUZEYDE BİR YER

19 Ocak 2011 Çarşamba günü uçağımız Helsinki Havaalanına indiğinde bizi kar ve buzlarla kaplı bir ülke karşılıyordu. Biz yetişkinlerden ziyade beraberimizde götürdüğümüz öğrencilerimiz için bu manzara Aydın şartlarında hiç karşılaşamayacakları, yesyeni ve daha önce hiç bilmedikleri bir masal ülkesiydi…

Pasaport işlemlerinden sonra beni en çok sevindiren olay, daha önceki yurt dışı çıkışlarımda hiç karşılaşmadığım bir yenilikti: Yurt dışına açtırmadığım halde Turkcell operatörünün cep telefonuma gönderdiği mesaj. “Finlandiya’ya hoş geldiniz. Türkiye Büyükelçiliği’nin telefon numarası..………dır.” Bize yurtdışında destek çıkılması çok büyük bir şeref. Bizi Finlandiya’lı sorumlu öğretmenler, havaalanından iki grup olarak aldılar. Helsinki’’den Hämeenlinna şehrindeki Tervakoski İlköğretim Okuluna gittik. Önce kısa bir tanışmanın ardından sekiz öğrencimizi gönüllü Finlandiyalı ailelere teslim ettik. Ardından Hämeenlinna’daki Cumulus Oteline gittik. Beni otelde yirmi beş yıldır görmediğim arkadaşım ve köylüm Ali bekliyordu. On dokuz yıldır oradaydı. Finli bir hanımla evlenmiş ve düzenini kurmuştu. Gitmeden önce ona telefon etmiştim. Dereceler dışarısı için eksi 5’i gösteriyordu. Yer beyaz, gök beyaz, ağaçlar ve evler beyaz, insanların benzi beyazdı. İşin kötü tarafı koordinatör arkadaşım Murat Bey grip olmuştu. Nilgün Hanım’’ı uçak tutmuş, Sevim Hanım’ın burnu kanıyordu…Akşam yemeğini beklemeye başladık…

Saat 19’da dört arkadaş, Piparkakku Restoranı’na gittik. Ali de yanımızdan ayrılmıyor, hem sohbet ediyor.hem de Finli arkadaşlarımızla irtibatımızı sağlıyordu. Restoran otelin kuzey doğusunda, kilisenin hemen karşısındaydı. Önce elimize restoranı tanıtan bir dosya verdiler; ardından da bir yemek menüsünü bıraktılar. Menüyü inceledik. İki şeyin rahatsızlığı üzerimize çöktü; fiyatların pahalılığı ve bize göre bir yemek çeşidinin bulunmaması. Kaçış yerimiz olmadığından, bari bir tavuk yiyelim, diye düşündük. Böylece misafir olarak çağırıldığımız yerde 24,5 Avro’ya bir porsiyon yaban tavuğu yemiştik. Tabii ki burnumuzu tuta tuta olmuştu bütün bunlar. Otele döndüğümüzde saat 21’i gösteriyordu. Murat Bey hastalığından istirahate çıktı. Geri kalan üçümüz kahve içtik. Çünkü yediğimiz kazığın sindirilmesi oldukça zordu…

20 Ocak günü 08.15’te otelden ayrılıp, diğer ülke(Fin, İrlanda, İzlanda, Norveç, İtalya ve İspanya)öğretmenleriyle birlikte otobüsümüze binip Tervakoski’ye gittik. Öğrencilerimizle buluştuk. Orada, bizi, anasının yolunu gözleyen kuş yavruları gibiydiler. Gruplar halinde sınıfları dolaştık. Çocuklar merak dolu gözlerle bize bakıyorlardı. Biz de aynı şeyi yapıyorduk, fakat bizimkisi başkaydı. Çünkü ;öğrenci ve öğretmenlerde kıyafet zorunluluğu yoktu, öğrenciler okulda(kışlık ayakkabıların, botun içinde ayakları pişmesin diye)ayakkabısız, yün çorapla gezdiriliyorlardı. Okulların bizim okullardan üstün bir bina yapısı yoktu. Ancak içi ve fonksiyonu dolu doluydu. Okullarda kantin yok, her türlü ihtiyaçları devlet tarafından, daha doğrusu yetkisi çok fazla olan mahalli idareler tarafından karşılanıyordu. Devlet sadece koordinatör durumundaydı. Sınav kaygısı yoktu, çünkü sınav yoktu. Öğretmen isterse sınav yapabilir, ancak bunun sayısı biri geçemez.. Her öğrenci eğitilebilir kabul ediliyor, dört zihinsel özürlü çocuk için iki öğretmen görevlendiriliyordu.

Saat 12’de öğle yemeği yedik. 12.20’de öğrenciler dans gösterisi yaptılar. Müziği de yine orkestracı öğrenciler icra ettiler.
13.20’de Tervakoski kağıt fabrikasını ziyarete gittik. Ülke geliri şöyle sıralanmakta:
1.Bilgi ve medya teknolojisi
2.Kağıt sanai ürünleri
3.Demir ve çelik ürünleri
Bu yüzden kağıtçılık, hem ekonomik ve hem de tarihi, önemli bir sektör. Ülkenin çok büyük bir bölümü ormanlık. Bu yüzden kağıt endüstrisinin tarihi de derindir. Kağıtçılık tarihi konulu bir konferanstan sonra, bizi fabrika içine aldılar. İçerisi dayanılmaz sıcaklıktaydı. Tervakoski Kilisesini ve Tervakoski Okulunu bu fabrika yaptırmış.

14.30’da Hämeenlinna’ya hareket ettik. Saat 17.30’a kadar otelde kaldıktan sonra mihmandarımız Minna Hanım’ın evine yola çıktık. Saat 18’de Minna’nın evine vardık. Yemeklerin en ilginç olanı geyik etinden yapılmış köfteydi. İlginç etkinlikler yapıldı. Bunlardan en zaman alanı yünden bebek yapmaydı. En güzel bebeği Sevim Hanım yaptı. Farklı yedi milletten öğretmenin İngilizce sohbet etmeleri çok güzel bir manzaraydı. Böylece bütün geçmişimi sorgulama ihtiyacı duydum. Derdimi zar zor anlatmam yeterli değildi. Otele geldik. Konuşamayıp dinleyici olmanın yorgunluğu göz kapaklarıma çökmüştü. Uyumuşum…

21 Ocak günü 8.30’da otelden ayrıldık.09’da Janakkala Eğitim Müdürlüğüne vardık. Ülkenin eğitimi ve politikaları tanıtıldı. Eğitim üniversite de dahil, yerli ve yabancı herkese bedavaydı….Saat 10’da küçük bir okul ziyaretinde bulunduk. Okul öğrencileri bize bir küçük konser verdiler. Müdür piyano, öğretmen yan flüt, öğrenciler orkestrayı tamamlamış, hep birlikte, bize verilen kağıtlarla kendilerine eşlik etmemizi istiyorlardı. Hoş bir vakitti…Büyük bir dikkatle müziğin bitiminde sırayla dışarı çıktılar. Sonra İngilizce dersine girdik. Konular projeksiyon ve dramatizasyon yöntemleriyle öğretiliyordu. Öğretmenler de oynanan oyunlara katıldılar. 12’de öğle yemeğimizi yedik.12.30’da “cezaevi müzesi”ne gitmek üzere yola çıktık. Bu 1871 yılında yapılmış bir “dehşet evi”ydi.1993 yılına kadar cezaevi olarak kullanılmış,1997’de müzeye dönüştürülmüş. Herbir odasında acı, ızdırap ve işkencenin sindiği bir hava vardı. Oradan çıkıp hemen yanındaki Hämeenlinna Kalesine çıktık. Bu üçte biri taş, üçte ikisi tuğla olan bir yapıydı. Tarihte değişik çatışmalara sahne olmuş, 13.yüzyıldan kalma bir kaleymiş. Kat kat kaleyi gezerken, Sevim Hanım, üst kata çıkmak istemediğini söyleyince, birlikte dışarıya yöneldik. Bitişikteki tarihi hediyeler satan dükkana girdik. Çalışan insana derdimi anlatmaya çalışırken, İngilizce yerine Rusça kelime söyleyivermişim. Genç kadın “Siz Rusça da mı biliyorsunuz?” deyince, kaç gündür derdimi anlatamamamın sıkıntısını on beş dakika Rusça konuşarak İngilizce’den adeta öcümü aldım. Alış verişte dahil her şeyi Rusça hallettik.Genç hanım kocası Rus’muş…Yakınlarda bir yere inip öğrencilerimizi misafir ailelerden aldık.14.45’te otele giderek, oradan bir Türk kebapçıya götürdüğümüz öğrencilerimizin karnını doyurduk.

Saat 15.45’te bizi otelden aldılar. Kota ismi verilen ve Kızılderili çadırını andıran ahşap kulübede
Şiş ziyafetinden sonra kızaklar takılmış atlar getirildi. Sevim ve Nilgün Hanımlar, kızakla donmuş göle gireceğimizi söyleyince, intiharı düşünmediğimi, bu işten vaz geçmelerini söyledim. Fakat Sevim Hanım “Bizi kimlere emanet ediyorsun? Biz göle kaçsak, bizi kim kurtaracak?” deyince, asil milletin kahraman çocuğu olduğumu yeniden hatırladım. “Peki o zaman” diyerek kızağa atladım. Meğer şakaymış. Atların başındaki ikişer çam yarması gibi Finli kız, iki kilometrelik bir dağ yürüyüşünden sonra bizi dağ başındaki sosyal tesislere götürdü. Burası ahşaptan yapılmış orta büyüklükte bir binaydı. Burası sportif faaliyetler için yapılmıştı. Minna,bize futbol karşılaşması için hazırlanmamızı söyledi. Fakat görünürde saha yoktu. Sonra bizi bir metre karla dolu bir alana götürdü.Topu atıp kadınlar -erkekler futbol maçı böylece başlamış oldu. Herkes kara battı, Fatih karda kayboldu..Sevim Hanım müthiş şutlar çekiyor, Nilgün Hanım kahramanca defans yapıyor, ancak bu direniş onları 4-2 yenilmekten kurtaramıyordu. Meğer bu maç yaptığımız yer, donmuş bir gölmüş…

Bundan sonra sauna partisi vardı. Sevim ve Nilgün Hanımlar, öğrencileri alıp gittiler. Murat Bey ve ben de kaçmak istememize rağmen” Bana bunu yapmayın”tarzındaki ricasından dolayı kalmak durumuna düştük. Minna Hanım, bizim kalmamızı ısrarla istedi. Meğer Finlandiya’da 1milyon 7 yüz bin sauna varmış. Saunasız evi ev olarak görmezlermiş. Sauna onların hayatının bir parçasıymış. Büyük iş anlaşmaları bile saunalarda yapılırmış.
Saunaya önce biz erkekler girdik. Yedi ülkenin öğretmeni olarak, tavadaki ördek gibi piştik. Murat Bey’le zamanında çıkarak salona geçtik. Diğerleri çıkmak bilmiyordu. Salondaki öğretmenlerle sohbete başladık. Saat 12’ye kadar sohbet devam etti. İrlandalı Mayk, içkiyi seven tabiatına rağmen, arayış içinde bir insandı. İrlanda’da her yıl 2 Ekim’de yapılan şiir yarışmasına benim katılmamı, beni eşi ve çocuklarıyla tanıştırmaktan da memnun olacağını söyledi. Gece saat 12’de otobüse binerek otele geldik.

22 Ocak Cumartesi günü saat 09.30’da otelden ayrıldık. Önce Tervakoski’den öğrencilerimizi almaya gittik. Beş kız ve iki erkek öğrencimizi ailelerden tekrar teslim aldık. Evlerinde kaldıkları arkadaşları ve ailelerle hüzünlü bir şekilde vedalaştılar. Hep birlikte Helsinki’ye gittik. Beş yıldızlı otelimize eşyalarımızı bırakıp, saat 16’da yerleşmek üzere oradan ayrıldık. Birlikte resim müzesine girdik. Ünlü ressamların ünlü tabloları vardı. Çok sıkı bir koruma altındaydı. Oradaki incelememizi bitirdikten sonra kız öğrencilerimizi, hanım arkadaşlarımıza teslim ettik. Ben ve Murat Bey delikanlı üç yiğidi alıp şehirdeki mağazaları dolaşmaya çıktık. Ben köylüm ve çocukluk arkadaşım Ali’yi telefonla arayıp, Helsinki’ye çağırdım. Bir buçuk saatlik bir yoldan gelecekti. Bu arada oradaki Türklerden, öğrencilerimizden birinin köylüsü Yüksel Bey’le buluşup, bir Türk lokantasına gittik. Köylüm Ali’yi de oraya çağırdım. Bir müddet sonra köylüm geldi. Birlikte yemek yedikten sonra, Ali beni götürmek istediğini, bu son gecede kendisiyle Lahti şehrine gitmemi ısrarla istedi. Murat Bey arkadaşım, mahsurunun olmadığını, ertesi günü hava limanında saat 12’de buluşmamızın yeterli olacağını ifade etti. Birlikte otele gittik. Diğer devletlerin öğretmenleriyle tek tek vedalaştım. Eşyalarımı alıp,beş yıldızlı otel yerine köylülerim için Lahti şehrine gittim.

Ali beni Lahti Gölü’nün içinde fotografladı. Kardeşi Ersun’un eşi de beni Türkiye’de olduğumu zannettirecek bir yemek ziyafeti verdi. Birlikte saat 02’ye kadar sohbet ettik. Sonra Ali ile birlikte bu gezi yazısına başlamak üzere onun evine gittik. Uykuya yattığımızda saat 06.30 olmuştu. 09.30’da kalkıp kahvaltının ardından iki kardeş beni havaalanına götürdüler. Yol arkadaşlarımla buluşup, iki kardeşle vedalaşarak uçağa bindim. Uçağımız göklere yükseldiğinde, takvimler 23 Ocak 2011 günü saat 14.30’u gösteriyordu. Arabalarında klaksiyon sesinin, trenlerde düdüğün, akşam 9 ile sabah 9 arası marketlerde ve büfelerde içki satışının yasak olduğu bu ülkeyi terk etmiştik artık. Yağan karlar, beş günlük hatıramızı örtüyorlardı sessizce…

Ünver PAZARLI

Edebiyatçımız Ünver Pazarlı’nın 19-23.1.2011 tarihleri arasında Finlandiya gezisini gerçekleştirdikten sonra kaleme aldığı Finlandiyayı anlatan şiiri:

ORASI

Hayır yaşlı değilim, olsam da fark etmez yine
Saçımdaki beyazlar başıma yağan kardan.
Rüzgar burda esirdir, pişmandır estiğine
Sana selam gönderdim çok uzak bir diyardan.

Ağaç beyaz, toprak beyaz, yaprak beyaz, dal beyaz
İster bir gelinlik de, istemezsen kefen say.
Ne zaman gelir bilmem bu yerlere bahar ,yaz
Kar benizli güzel kız, başın güneş, yüzün ay.

Yine de başkaca bak, bu yerlerin her yanı
Bir zümrüt yurda benzer, gölü, kuşu, ormanı…
Her şeye bedel gelir arzulayınca canı,
“Kota”da Somon yemek bir akşam zamanı…

Hayallerde görürüz bizler ılık dünyayı…
Dağlar meskenimizdir; geyik, tilki ve ayı
Hep birlikte yaşarken bir eşsiz macerayı,
Bir tılsımlı alemde koyduk Finlandiya’yı

Ünver PAZARLI

Ali Ergene

Turkin Uutiset nasıl doğdu?

Tietoa Ali Ergene 1155 Articles
Turkin Uutisten & Egean Suomalaiset Yhdistyksen perustaja! Turkin Uutisten päätoimittaja.